12 Aralık 2010 Pazar

GECENİN KOYNUNDA BİR SÜKUNET


GECENİN KOYNUNDA BİR SUKUNET
Gecenin koynunda bir sukunet,
Nedir bu yağan, nedir bu bereket?
Caddeler ıslak her yerde su sesleri,
Bırakmış derken duyuldu ayak sesleri.
Elinde hüzün tomurcuklarıyla köşeden bakıyordu,
Fark edilmez bir hayal gibi saklanıyordu…
Birden patlayan volkan gibi çıktı sesi,
“Neredesin özledim seni” dedi.
Genç önce yağmurun sesinden anlayamadı,
Melekten geriye kalan yalnız kanadıydı.
İçine gömdüğü anılarla tekrar ilerliyordu,
Unutmaya yüz tutmuşken nereden çıktığını bilmiyordu.
Kalbindeki aşkı gururuna yenik düşmüş,
Sıcak olan kanları artık üşümüş.
Önceden onu deliler gibi sevmemiş miydi?
Şimdi onun acı halini görmemiş miydi?
Belki de içinde yılların biriktirdiği nefret vardı,
Hırçınlaşan gözlerinde ateşler yandı…
Ağlamaktan tükenmişti yaşlarıyla umudu,
Kalmadı elinde gonca gül; hepsi soldu.
Yorulmuştu artık ağlamaktan, kovalamaktan…
Yürüdü bir kelime çıkana dek dudaklarından.
Anlamıyor halini, görmüyordu bedenini,
Zor zapt ediyor; diyemiyordu öfkesini.
Yağmur damlacıkları bıçak gibi beynine işliyordu
Kendini ağlayacak çocuk gibi hissediyordu.
Öfkesine yenik düşüp boş veremezdi,
Hala aşık olduğu kızı görmezden gelemezdi.
Kız kararlılıkla bekliyor, ümitlerini sayıyordu;
Pişman olduğunu söyleyip affedilmeyi bekliyordu…
Yumuşak bir sesle “affet beni” dedi,
Gözlerinde pişmanlığın ifadesi belirdi.
Genç dönüp ile dönmemek arasında ince bir çizgideydi,
Gecenin bu loş ve ıslak ortamında aşkının son demindeydi.
Kararsızlıkla döndü ve baktı gözlerine,
“Affettim” diyerek başladı sözlerine.
İçindeki adrenalin kıpırdaştı, anlıyordu;
Ne kadar da gurur yapsa hala seviyordu.
“Seni seviyorum” diyerek sarıldı kız,
Ardından ekledi “bitmesin hiç aşkımız”.
Genç sevgisinin dönebileceğini nereden bilebilirdi?
Umutlarını gömmüşken tekrar sevebilirdi.
Şimdi ne öfke kaldı ne nefret,
Sadece gecenin koynunda bir sukunet…

                    COŞKUN SUCU(NISAN 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder